Ceza hukuku, ülke sınırları içerisinde ceza hukuku kurallarının dışarısında hareket edilmesi durumunda devlet gücü ile yaptırım uygulanmasının zorunlu bulunduğu durumlardır. Ceza hukuku; maddi bir anlamda incelersek “ceza hukuku” ve “şekli anlamda ceza hukuku” olmak üzere iki şekildedir.
Maddi anlamda incelediğimizde ceza hukuku; suç ve suça dair yaptırımları düzenlemektedir. Şekli anlamda ceza hukuku ise genellikle ceza muhakemesi hukukunu oluşturan bir maddedir. Maddi ceza hukuku kavramına geri dönecek olursak bu kavram kendi içerisinde “ceza hukuku genel hükümler” ve “ceza hukuku özel hükümler” olarak ikiye ayrılmaktadır.
Ceza hukukunun özellikleri nelerdir?
Ceza hukuku, ülke sınırları içerisinde yasal olmayan davranışlar halinde bulunulması durumunda devlet gücüyle yaptırımının zorunlu olmasını kılar.
Ceza hukuku, kamu hukuku alanında bir dal olup hukuki ilişkilerin tarafı olan kişiler ve devlet arasında herhangi bir eşitlik söz konusu değildir. Örnek vermemiz gerekirse, suçlu bireyleri bulmak ve bu bireyleri yakalamak devlet için bir görev olmasına ek olarak ayrıca bir sorumluluktur. Ceza hukuku, her zaman son çare olarak kullanılması gerekmektedir. Hukuk, devletin ilkelerine tamamen riayet edilerek uygulanılması da gereklidir. Bu sebepten dolayı da ceza hukuku herhangi bir cezalandırma hukuku sayılmamaktadır.
Ceza hukuku hangi temel ilkelere dayanmaktadır?
Ceza hukukunun başlıca dayandığı temel ilkeler bulunmaktadır. Bunlar çoğunlukla şu şekildedir:
Suç oluşturacak olan herhangi bir davranışın kusurlu olması gerekmektedir. Modern ceza kanunu “sorumluluk ilkesini” kesinlikle kabul etmemektedir. Subjektif sorumluluğu kabul etmektedirler. Her bir birey kendi kusuruna göre cezalandırılmaktadır ve kusur faile ancak ve ancak kast ya da taksirle bağlanmaktadır. Ek olarak, kusursuz ceza olmaz ilkesinde, ceza hukuku faili değil eylemi esas alınmaktadır.
Bu ilke, suç işleyen bireyi topluma tekrardan kazandırılmasını amaçlamaktadır. Bu nedenden dolayı da insanlık onuruna aykırı olan her hareket ve fiil hümanizm ilkesine aykırıdır. Bu nedenle de insan onuru ile bağdaşmamış olan herhangi bir cezaya ya da muameleye tabi tutulmaması gerekmektedir.
Bu ilke, ceza hukuku uygulamalarında eşitlik, orantılığa uyulması ve ceza hukuk düzenlemesi gerekmektedir. Ek olarak yaptırımların ve verilecek olan infazın kesinlikle aşağılayıcı bir nitelikte olmaması gerekmektedir. Hukuk devleti ilkesi her bir bireye etkili, yargısal olarak korunma ve erişilebilirlik sağlaması gerekmektedir. Bu ilkenin kapsamına baktığımızda ise bireylere eylemin niteliği doğrultusunda orantılı bir ceza ve güvenlik tedbirlerine hükmedilmesi gerekmektedir.
Hukuka aykırılık kavramına sokak dilinde suç adı verilmektedir. Bunun yaptırımının yasa ile belirlenmesi kavramına da “yasallık ilkesi” denmektedir. Biçimsel ve maddi kanunilik ilkesi olmak üzere bu kavramın içerisinde de iki çeşit kanunilik ilkesi bulunmaktadır. Maddi kanunilik ilkesine baktığımızda, sosyal açıdan tehlikeli olarak sayılan fiiller cezalandırılır. Tehlikeli olarak sayılmayan fiiller ise cezalandırılmamaktadır. Biçimsel kanunilik ilkesine baktığımızda ise, kanunda gösterilmemiş olan bir fiil herhangi bir fiil oluşturamamaktadır. Yapılacak olan yaptırım ise ancak kanunda gösterilen ceza şeklinde uygulanabilmektedir. 1982 Anayasasının 38. Maddesine baktığımızda, kanunun açık bir şekilde suç saymadığı bir fiil için kimse herhangi bir şekilde ceza almaz ve güvenlik tedbiri uygulanılamayacağını kesin bir hükme bağlamıştır.
Bu ilke bir bireyin kusurundan ötürü bir başkasını cezalandırmanın mümkün olmadığını ifade etmektedir. Hiçbir birey başka bir bireyin fiilinden ötürü cezalandırılamayacağı Türk Ceza Kanunun “ceza sorumluluğunun şahsiliği” başlıklı 20. Maddesinde yer almaktadır. Bu maddede açıklanana göre sadece suçu işleyen gerçek bireye ceza yaptırımı uygulanabilmektedir.